Hakkında Title Image

ABDÜLCANBAZ ÜZERİNE ALINTILAR


Abdülcanbaz, gerçekten, çizgi romanda büyük bir aşama. Batıda genellikle bir beyin yıkama aracı olarak kullanılan çizgi roman, büyük sanatçı Turhan Selçuk’un elinde, yıllar boyunca sabırla ve büyük bir sevgiyle geliştirilerek bugünkü olgunluğuna ulaşmış.

Doğudaki olumlu örneklerini yakından izleyemediğimiz için bilmiyoruz ama gerçekten usta işi çizgisiyle, devrimci özü ve yaygın etki gücüyle Turhan’ın Abdülcanbaz’ı için rahatlıkla, çizgi romanın dünya ölçüsünde en seçkin örneklerinden biridir diyebiliriz.

Gerçekleştirmeyi özlediğimiz tiyatro için gerekli temel malzeme Abdülcanbaz olabilir mi?

                                                                       GENCO ERKAL, Özgür İnsan, 1973

  

Turhan Selçuk’un Abdülcanbaz’ı bana hep Shakespeare’in önemle üzerinde durduğu ‘çıplaklaşma’ ya da ‘çıplaklık’ sorunsalı ile, şimdi adını anımsayamadığım bir düşünürün 19. yüzyılın yarısından sonraki sanayi kapitalizminin biçimlendirmeye başladığı insan ilişkileri üzerine söylediği, ‘Artık kimse Romalı olarak yaşayamayacak’ sözlerini anımsatmıştır. (...)

Abdülcanbaz’ı izlemek, ‘sanat, yaşanan reel-hayatın bize yitirttiği değerlerin anımsanması, unutulmaması çabasıdır’ sözünü hatırlarsak, bir nostaljiyi yaşamaktan ibaret bir şey değil bence. Unutulmayan, unutturulamayan yanlarımızın günün birinde, birey olarak da, ulus olarak da, kazanılabileceği umudunu canlı tutmayı amaçlayan duygusal ve entelektüel bir tutku bence...

ÜNSAL OSKAY, Güldiken, 1994

 

Abdülcanbaz’ın, bant-karikatür olarak (...) özelliği, onu, aynı türdeki Batılı örneklerinden ayırır. Bir bölümü Türk yaşamına, kültür ve geleneklerine de uyarlanmış olan bant-karikatür tipleri (Hoş Memo, Hasbi Tembeler, Kavanagh’ın Şaban’ı, Chic Young’un Basri’si vs.) Abdülcanbaz’a benzemezler.

Saflık, günlük yaşamın olağan ilişkileri, dalgınlık ya da unutkanlık gibi, birer gülmece öğesi olarak yaygınlaşma belirtisi gösteren kurgusal öğelere dayalı bu tiplerin yanında Abdülcanbaz, çok daha mesajlı ve konu yönünden de çok daha geniş bir repertuar zenginliğinin ortasında anıtsal bir kimlikle çıkar karşımıza. Bu tipi anıtsal yapan, yöresel kültür kalıplarıyla sıkı bağlantısına karşın, bu kalıpları aşan evrensel temaları da gündeme getirmiş olmasıdır.

Haksızlığa karşı direnme, halktan yana olma, çıkarcıların dolaplarıyla mücadele gibi her dönemde ve her ortamda söz konusu olabilecek eylemler, Abdülcanbaz tipi çevresinde dönen serüvenlerin de akışını oluşturur.

Bu durum, Abdülcanbaz’ı ve onun çevresinde yer alan tipler skalasını, insanlık tarihinin tekerrür eden olayları içinde, güncelliğini ve geçerliliğini yitirmeyen bir evrensellik imgesiyle bütünleştirir.

KAYA ÖZSEZGİN, Güldiken, 1994

 

Turhan, yalnız güldürüyü ya da hicvi hedefleyen biri olmakla yetinmedi. Bunları yaparken düşündürmeyi de ön plana aldı ve bu niteliğiyle kendine dünyada haklı bir yer yaptı.

Ama beni asıl ilgilendiren, Abdülcanbaz ve kumpanyasıyla çizgi romana getirdiği ivme olmuştur. Karikatürün, mizahın yanına tarih ve sosyal olayları eklerken oluşturduğu yeni boyut, sanırım Türk okuyucusunun kalbini ve aklını kazanmasının en büyük sebebidir. Resmi ya da çarpık uç görüşler sebebiyle kitlelere objektif şekilde bir türlü aktarılamayan geçmişimizle gerçekçi bir şekilde ilgilenmek gerektiğini, pek çok bilimsel yapıttan daha başarılı bir şekilde ortaya koydu.

İyiyle kötünün ezeli ve ebedi savaşında Abdülcanbaz ile Gözlüklü Sami’yi değişen ortamlarda değişmeyen nitelikleriyle sunması, eserlerinin kendisinden çok sonra da yaşamasını sağlayacak bir niteliktir.

Basınımızda tarihi konuları işleyen pek çok çizgi roman vardır. Ama Turhan’ınki, hem mizahı kullanışı ve çizgileriyle, hem de sosyal araştırma içeriğiyle hepsini aştı. Geçmişi yaşatan, toplumsal çelişkileri ön plana çıkaran, geçmişle bugünün, hatta geleceğin olaylarını bağdaştıran çok boyutlu bir nitelik kazandı.

ORHAN KOLOĞLU, Güldiken, Güz 1994

 

Turhan Selçuk, geçmişten günümüze, çizgisindeki, düşüncesindeki tazeliği koruyabilen nadir çizerlerimizden... Onun yarattığı Abdülcanbaz ise popülaritesi çizerini aşmış, sayılı kalitedeki romanlarımızdan.

LEVENT CANTEKTürkiye’de Çizgi Roman, 1996

 

Yalnız ülkedeki, yalnız dünyadakileri değil, evren adı verilen bir boşlukta olan olmayan her şeyi çizgileştirmek... Cumhuriyet’te başlayan yeni Abdülcanbaz dizisinde çağdaş insan aklının sınırlarını zorlayan bir serüveni çizgilerle anlatmaya başladı yine... Düş gücünün, yaratıcılığın ne denli bir genişlikte olduğunu bir kez daha gösteriyor. En usta bir öykücünün hayal bile edemeyeceği serüvenler, insanlar...

OKTAY AKBAL, Cumhuriyet, 18.3.2004

 

Bedensel ve zihinsel gücü aklın sınırları içerisinde tanımlanmıştır. Mucizevi tanımlamalara, metafizik üstünlüklere yer yoktur Abdülcanbaz’ın kahramanlık dünyasında. O, gücünü cesaretinden, dürüstlüğünden, ahlaklı bir kişilik oluşundan, aklından ve bilgisinden alır.

Ama bunların da bir sınırı vardır elbet. Bir insan, kahraman da olsa, bir yere kadar başarabilir. Tapılası bir kahraman olup olmamak arasındaki o ince çizgide Abdülcanbaz, tapılası değil, sevilesi, sayılası bir kahraman olarak kurgulanmıştır. Böylece halkla, dolayısıyla da okurla arasında daha yakın bir ilişki kurabilmesi olanaklı.

NAZİFE GÜNGÖR, Roman Kahramanları, Temmuz-Ağustos 2010

 

Abdülcanbaz çizgi romanının tiplerinden söz edince, Abdülcanbaz en önde alınmalı elbette. Kimi zaman gerçeğin sınırlarını zorlayan yolculuklara çıkan, kimi zaman velosipete binmenin ya da futbol oynayabilmenin kavgasını veren, kimi zaman İstanbul’daki işbirlikçilerin başına yaman bir bela kesilip Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı için çalışan, kimi zaman otomobille “devriâlem”e girişip bütün yarışçıları geride bırakan, kimi zaman “küffar kalelerinin” alınmasında yararlık gösteren Abdülcanbaz, önce ‘yerli renkler, yerli çizgiler’ taşıyan bir tip. Turhan, Abdülcanbaz’ın benliğinde bizim insanımızı arıyor. (...)

Abdülcanbaz, geniş kitleye yönelen bir halk romanı olma niteliğini hiç yitirmeden, temel özelliklerinden de vazgeçmeden, zaman ve konu alanı içinde daha açılabilir, sözünü ettiğimiz insan araştırmasını da çizgi roman olanaklarını zorlayıp derinliğe götürebilirse, ortaya çıkacak sonuç sanırım yurdumuzun değil, bütün dünya mizahının en onurlu yerlerinden birine geçip kurulacaktır.

ENGİN ARDIÇ, Yeni Dergi, Eylül 1972

  • Size810x343